7 Ağustos 2009 Cuma

Gözümü açtığımda denizdeydim

. 7 Ağustos 2009 Cuma

Kuşadası-Davutlar-Güzelçamlı

Gözümü açtığımda denizdeydim.

Karşımda kıyı boyunca büyüklü küçüklü rengarenk bir sürü çadırın olduğu bir sahil vardı. Dedemlerin çadırı denize akan iki derenin arasında kurulmuştu. Çadırın arkasından geçen dere çadırın biraz yanından sahile dökülüyordu. Çadırın öbür yanında göğü kucaklayacak büyüklükte bir çınar ağacı vardı. Kolları her yana yayılmıştı. Mavi brandadan yapılmış bir ev büyüklüğünde çadırın yanında, beyaz brandadan yapılmış mutfak çadırı vardı. Ana çadırın önündeki gölgelik günün çoğunluğunu geçirdiğimiz yerdi. Bahsetmeden geçemeyeceğim çadırlardan 15-20 mt geride tarlaların içinde bir de tuvalet çadırı vardı! Çok derin kazılmış bir çukurun üstüne ayak basma yerlerine iki tahta konulur, etrafına odundan bir kasa yapılır ve o kasa da çadır bezi ile kaplanırdı. Ha kapının önündeki kocaman bidon ve altındaki küçük tuvalet tası olmadan olmazdı. Sahildeki pancar motorlu teknede ayrı bir eğlenceydi. Çadırların en güzel yanı yüzlerce çadırdan oluşan koloninin gece olunca bir araya gelmesi ve eğlencelerin başlamasıydı.

Çocukluğumdan kalma bir cümle hiç kulaklarımdan çıkmaz. Güzelçamlı’nın sahili bir yıl kum bir yıl taş olur derlerdi. Her yaz geldiğinde merakla beklerdim acaba bu yıl ne olacak diye. Ve gerçekten de gördüğüm manzara karşısında büyülenirdim. Bir yıl taşı bir yıl kumu görünce.

Çadırlarımızdan az ileride başlayan milli park ise harikaydı. Geceleri hep beklerdim acaba bir hayvan görebilecekmiyim diye. Bir de Zeus mağaramız vardı. Buz gibi suyun hiç eksilmediği, dibinin sonsuz olduğu. Çocuk aklı hep merak etmişimdir sonu nereye çıkar diye?

Bizim çadırdan epey uzaktaki göl ise hep içime heyecan katmıştır. Göl demek balık yakalamak demekti, göl demek macera demekti.

Çadırların yaklaşık bir iki kilometre gerisinden başlayan dağların çamları hep yemyeşil, hep kopkoyu, hep sımsıkı olmuştur. Bence orman bu dağlar demekti. Bir de dağların doruğundaki çıplak kaya. Oldum olası hep çıplak ve yalnızdı.

Gözümü açtığımda denizdeydim.

Karşımda sahil boyunca uzanan bir ev yığını vardı. Dedemlerim çadırı yoktu. Çadırın yanındaki kocaman çınar ağacım yoktu. Ağacım Ankara’lı bir teyze ve amca tarafından kestirilmişti. Gece eğlenceleri yoktu. Derelerimi aradım derelerim de neredeyse yok olmak üzereydi. Gölüm gözükmeyecek kadar küçülmüştü. Dağlardaki benim ormanlarım da yoktu. Büyüklerimiz sağolsun (!) benim dağlarımı ve ormanlarımı doruklara kadar uzanan beton yığınlarına çevirmişlerdi. Tek bulabildiğim dağın doruğundaki benim çıplak ve yalnız kayamdı. Bir tek oraya ulaşamamışlardı. Kumsalımı sorarsanız hala oluyormudur bilemiyorum bir yıl kum bir yıl taş…

Bilge Keykubat
Ağustos 2009

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Ziyaretçi Saysı

iletişim